Yalnızlık Hikâyeleri - Vecdi Erbay

Monday, December 6, 2010 8:19:00 PM

Hikâye neyi anlatır? Bana bu soruyu sorduran Behçet Çelik’in Kanat Yayınları’ndan çıkan “Düğün Birahanesi” adlı hikâye kitabı oldu. Okuduğum her hikâyeden sonra aynı soruyu sordum kendime. Kitap bittikten sonra, daha önce ifade edilmiş bütün cevapları bir kenara bıraktım. Öyle ya, herkesin, her yazarın ve okurun cevabı kendine… “Düğün Birahanesi”de kendince bir cevap veriyor, hikâye neyi anlatır sorusuna. Ama daha önemlisi, neyi anlattığı değil galiba, nasıl anlattığı…

 

1968 Adana doğumlu Behçet Çelik’in daha önce yayımlanmış üç kitabı var: “İki Deli Derviş” (Yazılı Günler Yay., 1992), “Yazyanlızı” (Yazılı Günler Yay., 1996), “Herkes Kadar” (İletişim Yay., 2002). 1993-1996 yıllarında yayımlanan Yazılı Günler dergisinin yayımcıları arasında da yer alan Behçet Çelik, Virgül dergisinde eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlıyor…

“Düğün Birahanesi”ndeki hikâyelere geleceğim, ama önce Edip Cansever’in şiirinden bir bölümü buraya yazmak zorundayım galiba. “Tek imge kayalardır, işte orada/ Yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada/ Dışa vurmadıklarınız, şimdi orada/ Her şey hep kayalardır; otlar da, böcekler de, sular da/ Günler de, zamanlar da / -Görünen bir zamandır çünkü orada.” Bu dizeleri Behçet Çelik kitabın başına almış ve sanki bu dizelerle, okuyacağı hikâyelere hazırlıyor okuru.

Bütün hikâyelerde zaman ve mekân, düşler ile gerçeklik iç içe geçmiş ve kaya gibi serttir. Hikâyelerin kahramanları belki karamsar ve umutsuz değiller büsbütün, ama yaşadıkları hayatın katılığının farkındadırlar. Hayatını değiştirmek, düşlerini gerçekleştirmek için girişimde bulunmamaları da bu farkındalık yüzünden. “Soğuk Bir Ateş” hikâyesinde kendisini heyecanlandırmayan hayatından bunalan, ama bu hayatını kabullenmiş bir baba var örneğin. Kendisine hiçbir yararı dokunmayacaktır, ama baba, özlediği hayatı yaşamasını ister oğlunun. Ne var ki oğlu, tam da kendisinin yaşadığı bir hayatı yaşamak istiyordur. Oğlunu etkilemek ister, ancak bunu yapmaktan bile acizdir. “Perdedeki Hayal”in kahramanı da benzer bir haleti ruhiye içindedir… İşlerini büyütememeyi parasızlığa bağlasa da, aslında babadan kalma küçük perdeci dükkânını geliştiremeyecek kadar edilgendir. Zengin halasına, onun kocası ve halasına, ağzına geleni söylemek ister her fırsatta. Ama çözümleyemediği bir nedenle bunu da bir türlü başaramaz. Yerini bulan bir espriyle bitmesine rağmen, kitabın son hikâyesi “İki Cami Arası Beynamaz”ın kahramanı da öyledir…

Farklı bir kurguya sahip olan, kitabın ilk hikâyesi “Ötedeki” de bu anlamda ilginç bir örnek. Hikâyede üçlü bir aşk anlatılıyor. İki eski arkadaşın aynı kadına âşık olmasını konu alan hikayede, arkadaşların ikisi de kadına ilanı aşk etme cesaretini gösteremez. Daha önce mutsuz bir evlilik yaşamış, boşanmış kadının da cesaretsizlik konusunda onlardan kalır yanı yoktur. Hayat, kaya gibi serttir ve “işte orada”dır çünkü…

Behçet Çelik, klasik hikâye kurgusunu zorlamıyor “Düğün Birahanesi”nde. Yine de değişik bir hikâye etme tarzını denediğini söylemek mümkün. Bir önceki hikâyede şöyle bir görünen kahraman, sonraki hikâyenin başkişisi olarak çıkıyor okurun karşısına. Kendilerini ve karşılarındakini anlatıyorlar. Ama öyle iştahla değil, neredeyse utana sıkıla, birileri kendilerini, düşlerini fark edecek diye çekinerek anlatıyorlar.

“Düğün Birahanesi”nde yer alan hikâyelerin ortak özellikleri bunlar. Dahası da var: Hikâyelerin kişileri, çoğunlukla üniversite bitirmiş, çalışan, evli ya da boşanmış, siyasal meselelere çok uzak durmamış, orta sınıftan genç insanlar… Sevgisiz değiller ama iletişim kurmada güçlük çekiyorlar… Kısaca, 12 Eylül kuşağı yani… Bu kuşakla ilgili çok şey yazıldı bu güne kadar. Behçet Çelik, doğrudan vurgu yapma gereği duymadan, politik göndermeler yapmaktan kaçınarak, gözlem yeteneğini hikâyeye dönüştürmekle yetinerek anlatıyor bu kuşağı. 1968 doğumlu olan Çelik, etrafındaki kişilerin, yaşıtlarının yaşadığı ortak sorunları, bu sorunlar karşısında takındıkları tutumu sunuyor okura. Aynı kuşaktan okur, “Düğün Birahanesi”ndeki kişilere, onların sorunlarına ve hayata karşı verdikleri mücadele şekline hiç yabancılık çekmeyecektir…

Hikâyelerdeki benzerlikten söz ederken okuru yanıltmak istemem. Yukarıda değinilen benzerliklere rağmen her hikâye kendini farklı tatlarla okutuyor. Çünkü Behçet Çelik, olayları ve kişileri hikâye etme ustasıdır.

Ülkede Özgür Gündem, 8 Ağustos 2004  

Comments

Comments are closed on this post.