Ve Soluk Bir An'da Yüzleşirsin Hikâyenle - Onur Koçyiğit

Tuesday, March 27, 2012 6:02:00 PM

Modern dünyanın bize dayattıklarını "sistem" adı altında meşrulaştırması, toplumsal hayvan olan insanın iç dünyasında dahi sistematik bir işleyiş geliştirmesine neden olmuştur. Bu sistematiğin gölgesinde kalan ise sadece insanların insanca olduğunu düşündüğü istekleri ile sınırlı kalmıştır. Kişinin kendi ile olan savaşı -kavgası değil- en basitinden en zorlusuna kadar, her anlamlandırması için karmaşık yollara başvurmasına neden olmuştur. Böyle bir ruh hali ile mantıklı çözümlemeler yapması ve bunu da bahsi edilen mantık çerçevesinde beşeri ilişkilerine yansıtması imkansızlaştırılmıştır.

Diken Ucu, Herkes Kadar,  Dünyanın Uğultusu kitapları ile bireyin kendi ve bağlı olduğu toplumla/toplulukla ilişik yaralarını açtığı kitaplarına yeni birisini ekledi Behçet Çelik: Soluk Bir An. Yazarın uzun süredir merkezine aldığı birey-toplum sorgulamalarının bir yenisi olarak kabul görecek bu roman aynı zamanda eleştirel bakışını da gözle görülür bir şekilde arttırdığını gösteriyor.  Günaşırı daha fazla beklenti sahibi olan toplum karşısında yalnızlaşan insanın, kendi iç dünyasında dahi ne kadar acizleştirildiğini anlatmak için çok fazla çaba sarfetmiş ve bu çabası da kitapta açıkça görülüyor.

Romanın ana karakteri Taner, Çelik'in kaleminde yaşadığı "sıradan" hayata öfke saçan fakat değiştirmeye ne cesareti ne de gücü olan birisi. Anlatıcısının ağzından tariflemek gerekirse eğer; "oturduğu yerde yıllardan yıllara, insanlardan insanlara, duygulardan duygulara savrulmaktan başka bir şey yapmayan" bir adam. Açıkçası bir roman karakterinin ütopikliğinden -ütopya klişesinden demek daha uygun olabilir- çok uzak, aksine tamamen gerçek ve "karakterinin" farkındalığını yaşayan, tarifleyen, çelişkilerini kabul etmek yerine çözümlemek için her yolu deneyen bir modern kültür insanı. Kitap okuyan, müzik dinleyen ve bu konuda geriye kalan tüm klişeleri başarıyla gerçekleştirmekten beri durmayan bir altbenlik.

Öykü; modern insanın temel bunalımlarının kişisel ve toplumsal hesaplaşmalara dönüşmesi için bütün öğeleri barındırıyor çünkü zaten daha önce bahsettiğim "modern insan" kavramı ile yoğrulmuş. Evli bir adamın, Taner'in, eşinin en yakın arkadaşına bir an da aşık olduğunu zannetmesi ile pat diye başlayan kitap okuyucuyu sürükleyicilik anlamında hapsediyor. Taner'in bu süreçte yaşadığı/yaşayacakları ise bireyin kendi ile ilgili sorunlarını toplum üzerinden değerlendirme çabası ile vücut buluyor. Bu noktada özellikle belirtmek gerekli diye düşünüyorum zira Taner karakteri ile anlatıcı arasında sık sık medcezirler yaşanıyor ve bu durum kitabın bir diğer -ve hatta en büyük- artısı olarak görünüyor. Kendini anlatırken aynı zamanda kendine dışardan bakabilme yetisi Behçet Çelik tarafından yoğun olarak hissettiriliyor. Kitabın arka kapak yazısının aksine akıcı değil de daha çok birbirinin üzerine devrilen cümleler ile farklı bir dil yarattığını söylemek gerekiyor. Cümlelerin devrikliği bir tür yorgunluk ibaresi Taner'in üzerinde ki zaten karakterimiz de bir uçurumun kenarından geçse aşağı uçacak birisi. Zaten ölüm fikri de ona hiç uzak değil.

"Sonunda ölüm olan bir varoluş çok da önemli değildir, olamaz, bu kadar da ciddiye alınmamalı." sf. 29.

Kişisel sorgulamaların eşiğinde sık sık dolanan yazar, toplumun "doğru" bellettiği birçok şeye karşı da haklı olarak tepkisel ifadelere yer vererek dikkat çekiyor. Evlilik denen kurumun artık kurumsallaştırıldığı bir dünya düzeninde, aslında çok basit olan ama sistem tarafından karmaşıklaştırılarak tarafları "alışkanlık" bağı ile birarada tutma çabası, yazarın öfkesinden nasibini alıyor. Evlilik denen resmi ilişkinin dışında kalan bütün beşeri ilişkiler ise en ağır sorgulamalara tabii tutuluyor. Bilhassa kadın-erkek ekseninde şekillenen yorumlamalarla ortaya çıkan olgular, Çelik'in bütün roman boyunca üzerinde durduğu bir konu. Taner'in aşık olduğu kadın ve aynı zamanda eşi Yasemin'in arkadaşı olan Esra'nın kitabın bir bölümünde kadın-erkek "anlaşmasına" dair çarpıcı bir diyalog yaşanıyor ki bu noktada yazar okuyucuya söyleyecek pek fazla söz bırakmıyor.

"Gece boyunca aptal bir dizi seyretmişlerdi. Arada Yasemin’le Esra kadın-erkek ilişkileri hakkında sohbet etmişlerdi. Esra bir ara, “Bir kadını anlaması mümkün değil bir erkeğin,” demişti, "dinleyenini bulduğunda yetineceksin. Anlattığında da anlamaz ya, en azından kendi kendine konuşmazsın. Seni dinlemek yerine, sana neyin ne olduğunu anlatan adamlardan uzak duracaksın.” sf. 63.

Satırarası not: Kitaba/konuya ilişkin ya da değil ama bir yer de toplumumuzun belası için muhteşem bir cümle kuruyor Behçet Çelik ve söylenecek pek de bir şey bırakmıyor. "Yasemin çoktan televizyona döndü yüzünü; ailenin dördüncü, en geveze üyesine."

Behçet Çelik'in sorunlu olduğuna kanaat getirdiği bir diğer toplumsal "sorunluluğumuz" ise değer yargılarının belirlenmesi sürecinde belirleyiciğin çözümelesi olarak görülüyor. Yazının başında da sözettiğim gibi sistemin bireyi toplumsallaştırması ile kazanılan duygular ve yargılar romanın merkezine aldığı bir savaş haline gelmiş gibi görünüyor. Toplumsal hayvanı toplumdan koparıp yalnızlaştıran yine toplumun kendisiyken, bireyin toplumsal olmak adına kendi ile süren savaşı Soluk Bir An'ı kadın-erkek beşeri ilişkilerini ele alan bir romandan çok uzağa götürüyor. Taner'in aşk sandığı şey ile yaşadığı anlamlandırma-sorgulama seanslarının neredeyse tamamında irdelenenler aslında topluma rağmen varolma çabasıdır. Bu yüzden Çelik'in -tam olarak- yaşamın basit algısının bir kaosa evrilmesinin kolaylığından dem vurması ve bunun için ortaya koyduğu çaba taktire şayan. Çelik'in çabası ise yakın zamanda okurun taktirini toplayacağa benziyor.

Modernitenin ortasında bireyselliğini ve bunlara paralel olarak hayatını sorgulayan Taner karakteri bizimle yaşıyor. Yaşıyor diyorum zira adı Taner olan ya da olmayan, biz; yaşamaya devam etmeğe çalışıyoruz. Her sabah aynada başka Taner'ler ile karşılaşıyoruz. Çelik'in son romanı bir sabah uyanıp aynadaki bize "merhaba" dememizi ve artık kendimizle tanışmamız gerektiğini hatırlatıyor. Bunun için kitapta her şeyi yapmış ve geriye zamanını beklemek kalıyor; "soluk bir an"...

Taraf Kitap, 9 Mart 2012

Comments

Comments are closed on this post.