SÖYLEŞİ: "Kitap Yerine Edebiyat Odak Alınmalı" - Sevda Aydın

Tuesday, January 1, 2013 11:48:00 PM

Behçet Çelik’in yeni kitabı okurlarıyla buluştu. Ancak bu kez ne roman, ne de öyküyle ‘Ateşe Atılmış Çiçek’ isimli deneme kitabıyla çıktı karşımıza. Kitaptaki yazılarını ‘Yazarlar, Kitaplar ve Okuma Notları’ alt başlıklarıyla toparlayan Çelik, edebiyat dergileri ve katıldığı sempozyumlar için kaleme aldığı yazılara da kitabında yer vermiş. Tomris Uyar, Kenan Hulisi, Osman Cemal Kaygılı ve Nâzım Hikmet gibi pek çok yazarla ilgili okumaların notları da kitapta bulunuyor.

F. Celalettin, Suat Derviş, O. Cemal Kaygılı, Nahid Sırrı Örik gibi edebiyatımızın ‘unutulan’ isimlerinin artık basılmayan eserlerine ulaşan ve onları bugünün okurlarıyla tanıştıran Çelik, kitabın ‘Sunuş’ bölümünde “Bildiğim bir şeyleri başkalarına anlatmak, göstermek için değil, yazarken öğrenmek, keşfetmek için geçtim kâğıdın ya da bilgisayar ekranının başına” diyor.  Edebiyat eleştirisinin eksikliğinin sancılarını en çok duyan yazarlar arasında olan Çelik, kitabıyla buna bir de pencere açıyor. Kitaba odaklı bugünün edebiyatının dar bir alana sıkıştığına dikkat çeken Çelik, raf ömrü sorununun okumaya engel olduğunu belirtiyor.

‘Ateşe Atılmış Bir Çiçek’ adlı kitabınızda bir araya getirdiğiniz okumalarınızın hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
Yıllardır bu gibi yazılar yazdığım halde bunlardan bir seçme yapıp bir kitapta toplamak konusunda kararsızdım. Kararsızlığımı kıran son bir yıl içerisinde yazdığım üç yazı oldu. Bu yazılar, Türkçe öykünün üç büyük ustası hakkındaydı: Sait Faik, Sabahattin Ali ve Tomris Uyar... Kitabın bir dönemdeki belli başlı yazarların hepsini içerdiği gibi bir iddiam yok, öyle de değil zaten; ama bu üç yazarın olmadığı bir derleme çok eksik olurdu. Bu yazıların verdiği cesaretle, daha önce dergi ve kitaplarda yayımlanmış, Cumhuriyetin ilk yıllarından 1970’lere kadar olan dönemi içeren yazıları bir araya getirerek bu kitabı hazırladım.

EDEBİYAT BUGÜNDEN İBARET DEĞİL

F. Celalettin, Suat Derviş, O. Cemal Kaygılı, Nahid Sırrı Örik gibi edebiyatımızın ‘unutulan’ isimlerin eserlerini incelemelerinizin nedeni bu yazarları bugünün okurlarıyla tanıştırmak mı?
1991’de Yazılı Günler isimli edebiyat dergisini yayımlamaya başlarken, adları artık pek anılmayan, unutulmaya yüz tutmuş yazar ve şairlerle ilgili yazılar yayımlamaya, dosyalar yapmaya karar vermiştik. Bu kararımızın ardında edebiyatın güncele sıkışıp kalmış olması vardı. Edebiyatın sadece o günlerde yazılanlardan ibaret olmadığını hatırlatmak istemiştik. Dergiyi birlikte hazırladığımız arkadaşlarımdan Ömer Ateş’in o günlerde bana önerdiği yazarlardan ikisi F. Celalettin ve Osman Cemal’di. Hatta kitaplarının yeni baskıları olmadığı için onun kitaplarını ödünç alıp okumuştum. (F. Celalettin’in kitaplarının hâlâ yeni baskısı yok.) Esas amacım bu gibi yazarların eserlerini, edebiyatını, Türkçe edebiyatın sürekliliğini, gelişim çizgisini öğrenmekti. Bu yazıları, söylediğiniz gibi, henüz bunları okumamış olanlara tanıtmak için de yazdım elbette, ama onların eserlerinin neden eskimemiş olduğunu, bu yazarların edebiyatının günümüz okur ve yazarları için neden önemli olduğunu da vurgulamaya çalıştım.

KAHRAMANLARIN BANKACI OLMASI RASTLANTI DEĞİL

Kitapta yer alan ‘Üç roman, üç kahraman’ başlığını taşıyan yazı üç ‘bankacı’ roman kahramanı üzerine bir okuma. Bu üç romanı ve üç kahramanı ne buluşturdu?
Bu üç roman, Esendal’ın Ayaşlı ile Kiracıları, Nahid Sırrı’nın Tersine Giden Yol’u ve Refik Halid’in Anahtar’ı, Cumhuriyetin ilk yıllarında yayımlanmış. Bu romanların kahramanlarının bankacılar arasından seçilmesinin rastlantısal olmadığını düşünüyorum. Bankacılık o yıllarda millî bir sermaye sınıfı yaratmayı ve bu millî burjuvazi için bir sermaye birikimi oluşturmayı amaçlıyor. O dönemde yükselen sınıfın devletle (halen de sürmekte olan) güçlü bir bağı oluşuyor. Bu bağ kaçınılmaz olarak alavereler çevrilmesini, menfaat ilişkilerini gerektiriyor. Bir anlamda toplumsal çürümeye neden oluyor. Meslekleri bu roman kahramanlarına sözünü ettiğim bağı ve bu bağın sağlanması için yapılıp edilenleri görmelerini sağlıyor. Onların hikâyeleri toplumsal dönüşümü ele almayı kendisine sorun edinmiş yazarlar için uygun bir imkân sunmuş bence. Bankacı roman kişilerinin kendileri de zamanla değişip dönüşüyorlar. İş hayatlarında inişler ve çıkışlar oluyor. Toplumsal çürüme, değerlerin altüst olması, bireysel hırslar, insanların inandıkları “yüce” şeylerin sahteliğini, çıkarsız sandıkları ilişkilerin baştan sona çıkara dayandığını idrak ettiklerinde yaşadıkları hayal kırıklıkları… Yaşadıkları dönemi ve o dönemin ruhunu, bireyin çalkantı ve buhranlarıyla birlikte ele almak, bireysel olanla toplumsal olan arasındaki bağı görmeyi ve göstermeyi arzulayan yazarlar için bu roman kişileri uygun görünmüş olmalı.

ELEŞTİRİ PİYASADAN BAĞIMSIZ OLMALI

Kitabınızda yaptığınız okumalarda o dönemin eleştirmenlerinin yazılarına da yer veriyorsunuz. Dönemsel olarak bakıldığında bugünün eleştiri zeminini nasıl yorumluyorsunuz?
Bugün edebiyattan çok kitap odaklı bir anlayış hâkim. Buradaki esas fark kitabın alınır-satılır bir ürün, bir meta olmasından kaynaklanıyor. Bunun sonucu olarak eleştiri hem ürünün raf ömrüne (en iyi tahminle bir ay kadar bir süredir bu) sıkışıp kalıyor, hem de eleştirinin ürünün satışını olumsuz etkilemesi gibi birtakım kaygılar ortaya çıkabiliyor. Oysa eleştiri daha geniş bir zamana, daha geniş bir açıya ihtiyaç duyar; bir eserin çok daha geniş bir zaman diliminde yaratacağı etkileri, bu geniş zaman diliminde yayımlanmış başka kitaplarla, eğilimlerle arasındaki bağı vs. ele alması gerekir. Ayrıca eleştirinin de sezgiye, esine ihtiyacı var. Daha sakin, serinkanlı olmaya, sezgiye, esine imkân tanımayan bir hız söz konusu yayın dünyasında. Bu durum kitaplar, ürünler kadar eleştiriyi de etkiliyor. Böyle bir zeminde yapılan eleştiri de bu hızdan olumsuz etkilenme riski taşıyor. Eleştirinin daha serinkanlı bir bakışla yapılabilmesi için kitap eklerinin dışında, nitelikli eleştiri metinlerinin yayımlanabildiği mecralar gerekiyor. Kast ettiğim akademik yayınlar da değil. Onlardaki akademik dil ve bakış, çoğu kez eleştirinin aynı zamanda bir edebi tür olduğunun göz ardı edildiği, soğuk, akademik ölçütlere sıkışıp kalmış metinler yazılmasına neden oluyor. Kitap yerine edebiyatın odak alınabilmesi için piyasa ilişkilerinden bağımsız olmak şart. Günümüz koşulları ne yazık ki buna pek imkân vermiyor. (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel, 31 Aralık 2012

Comments

 
9 + 4 =  Solve This To Prove You are a Real Person, not a SPAM script.