Nerde Kalmıştık Behçet Çelik - Saniye Akay Demirel

Friday, May 22, 2015 12:21:00 PM

Öykü bitince gözlerimin büyüdüğünü hissediyorsam, yazar beni tanımadığım bir dünya ile şaşırtıp önce allak bullak sonra dipdiri etmiştir, gözlerim büyür, bende değişim yaratmıştır, Yusuf Atılgan`ın Tutku`su buna örnek.
Öykü bitince içime bir ateş düşmüşse, yazar anlattığı karakterle empati kurmamı sağlamıştır, Cemil Kavukçu`nun `Ablam` ve `Solgun`u buna örnek.
Öyküyü okurken, yazarın söylediği sözcükleri, geçmiş an`larımda duyularımla hissettiğimi o anda hatırlarsam, yazar benim hayat akışıma dokunmuştur, Behçet Çelik`in Hiçbir Şey Olmamış Gibi`si de buna örnek.
İnsanın, iyi bir öyküde hep `bir en çok kalbine dokunan betimleme` oluyor. Bu öyküdeki `o en çok dokunan betimleme` tenimde hissettiğim bir acıyı o an yaşamışçasına hatırlattı; `kağıt kesiği daha acıtıcı, daha keskin oluyor.` Aklımdan kâğıt kesiğinin ince acısını vermiş yaşantılarım geçiyor.
Yazar, Türkçeyi büyük bir ustalıkla kullandığı öyküde, bir maestro olmuş, sizi iç dünyanızda yolculuklara sokuyor, takıldığınız yer, kaldığınız yer, sizin belki de artık yanıtını aramadığınız sorular bir kez daha, bir bir aklınızdan geçiriyor. Bu öykü, `hiçbir şey olmamış gibi küt diye uykuya dalanın ardından bir türlü uyku tutmamışların` öyküsü, `zamanlamayı kaçıranların`, `kaçan trenin ardından bakakalanların`, kendi kendine `yavaş içmeli` freni çekip, `bağırmaktan korkanların`, `yok, soru bu da değil` diyenlerin, `Pazar kahvaltısında gözleri denize dalıp gidenlerin`, işte, `salonun bütün ışığını yanında götürerek mutfağa gidiyor` diyenlerin öyküsü.
İyi bir öykücünün en büyük becerisi `ruhların röntgencisi` olması değil mi? Siz evde tek başınıza olsanız da, usulca mutfağınıza girip sizi gözetlemesi, aynadaki suretinize bakarken aklınızdan geçenleri düpedüz görmesi değil mi? Yalın, çok tanıdık ama en önemlisi, cinsiyet belirtmesine rağmen bir cinsiyete odaklanmayan öykü, `elinde kâğıt kesiği acısını duymuş` herkesin öyküsü, herkesin senfonisi, keman, vurmalılar, tam son anda nerden çıktı bu kanun sesi, hani ağlamayacaktım?  `Bu olmadı işte!`
Behçet Çelik. Sevgili Internet`e girince hakkında milyon tane bilgi alabileceğimiz yazar, Gün Ortasında Arzu isimli öykü kitabıyla 2008`de Sait Faik Hikâye Armağanı`na, Diken Ucu adlı öykü kitabıyla da 2011`de Haldun Taner Öykü Ödülü`ne değer bulundu. Dokuzuncu öykü kitabı `Kaldığımız Yer`, Nisan 2015`de Can Sanat Yayınları baskısıyla, kitapçıların raflarında kapağındaki soluk bordo rengi bir koltuğa geçip oturmanızı bekliyor, saat on bire on kalayı gösteriyor.
2006 yılında derlediği `Adana`ya Kar Yağmış`, Adana`da yemiş içmiş, havasını içine çekmiş herkesin kitaplığında mutlaka olması gereken bir başkaldırı kitabıdır, dolayısıyla kimliklere sıkıştırılamayacak genişlikte bir eserdir, henüz okumadıysanız!
İlk yazısını Yeni Adana Gazetesi`nde, daha yaşı yirmi bile değilken yayınlamış olan Behçet Çelik, benim onu tanıdığım ilk günden bu yana Behçet Çelik`tir. Yakın akrabam olan annesi iki oğluna da doğduklarından itibaren Behçet Çelik, Can Çelik diye hitap ederdi, geçmişten aklımda kalmış bir önemli ayrıntı ama bugün her iki evlada da bakınca `hayallerinin peşinden giden, bağımsız ruhlu` çocuklar yetiştirmenin sihirli anahtarlarından biri. Bir de giderek öznelleşen bu yazıyı yazarken aklıma okul yolunda dolmuş beklerken bindiğim dolmuşta Behçet`e rastlayışım geldi. Benden yedi yaş küçük olan ortaokul öğrencisi Behçet dolmuş paramı ödemiş, `aaa ama olur mu Behçet, ben senden büyüğüm` dediğimde, `Olur Naniş Abla!` demişti.
`Kaldığımız Yer`, Behçet Çelik. Gururla, büyük bir sevgiyle seni okumaya devam edeceğim.

Not: Yazıyı sonlandırmışken Behçet Çelik’in Türkan Saylan adına beşincisi düzenlenen Bilim ve Sanat Ödülleri’nde Erendiz Atasü ile öykü ödülünü paylaştığı haberini aldım.

(Yeni Adana gazetesinin 20 Mayıs 2015 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Comments

3 + 4 =  Solve This To Prove You are a Real Person, not a SPAM script.