Behçet Çelik'in "Hikâyeden Bir İş" Adlı Öyküsü Üzerine - Reyhan Yıldırım

Sunday, November 28, 2010 3:52:00 PM



Önceden yayınlanmış dört öykü, iki derleme kitabı olan Behçet Çelik’in Hikâyeden Bir İş adlı öyküsüne yakın okuma yapmak, her zamanki gibi tatlı bir serüvene dönüştü. Birkaç sayfaya sıkışan, esinleyen, dönüştüren güçlü bir edebi tür olan öykünün vaat dolu, tadına çok katlı okumalarla varılan, özellikli yapısı için iyi bir örnek.

Hikâyeden Bir İş, Behçet Çelik’in Gün Ortasında Arzu isimli kitabı içinde, Turgut Uyar’ın “yarın pazar, yarınki pazarların sessizliği” (Yenilgi Günlüğü) dizeleriyle başlatılan öbekte yer alıyor.

Olağan - gündelik olaylardan iç süreçlerle bilgi süzmeyi önceleyen bir kurgu tutumu sergiliyor, Çelik.

Eldeki verileri farkındalığa evirmek üzere bir çeşit Tanrıcılık oynamaya niyetlenen baş öykü kişisini - anlatıcıyı, izleme odasından çıkarıp kalabalığın içine indiriyor. Yeni konumunda, yeni farkındalıklar kazanmasına olanak sunarak, filizlenmekte olan ‘üstten bakış’ yargısını dönüştürüyor. ‘Resme üstten bakmak için sıra dışı koşulların gereksizliği’ deneyimi geçiyor okura.

Hareketsizliğin, ‘Tanrı’ katında da olsa, ‘aşağıda’ da, yol açacağı bilgi kayıplarına gönderme yapıyor. İnsanlar arasına karışan öykü kişisinin bilgi toplamaya ve irdelemeye devam ediyor oluşu, söylemek yerine göstermek yöntemini önceleyen yazarın kurgu inceliği. Gerçekliğe uzanan yolda belirli bir konumdan yapılan irdelemenin değeri olmayacak; ortaya konan görüş, gerçeğin bir açıdan yorumu olmaktan öteye geçemeyecektir çıkarımı, öyküden arta kalanlardan.

Okuma:

Hikâyeden Bir İş’in hikâyesi şöyle: İşi mekânı kameralardan izlemek olan anlatıcı (bir çeşit güvenlik elemanı olmalı), odaklandığı kişilere ve kişilerin yaşadıkları anın gerçekliğine dair -ekrandaki görüntüde yer aldıkları sürece- varsayımlarda bulunuyor. Bu sırada kullandığı veri, tanıklık ettiği görsel anın tamamen öznel -sınırlı bakış alanı nedeniyle de eksik- çağrışımları.

İç içe aktarılan üç durumun içeriği ve anlatıcının öykü zamanı içinde yer aldığı iki ana mekân; öykü atmosferini kurmak, öykü kişilerini tanıtmak ve öykünün sözünü üretmek bakımından vazgeçilmez kurgu öğeleri.

Sözü edilen üç durum;

* Öykü kişisinin, izlediği çiftin -salt görme yoluyla tanık olduğu- ilişkisine dair, kendi deneyimleri ve değişen bakış açısı uyarınca yaptığı çıkarımlar,
* Anlatıcının işi hakkında yaptığı değerlendirmeler,
* Anlatıcının iş arkadaşı ve iş ortamı ile ilişkisini betimlemek üzere diğer aktarımları/paylaşımları.

Çelik, kitabın hemen hemen tüm öykülerinde olduğu gibi birinci tekil kişi anlatımına başvurmuş. Bu, anlatıcı hariç, kahramanlar için hemen hiçbir şeyin değişmeyeceği en başından belli olan öykülerden biri. Anlatıcının diğer öykü kişileri ve durumlar karşısında aldığı konuma dayalı anlatım yöntemi, öykü boyunca serimlenecek yegâne değişimin sürecini, anlatıcının hallerinde izlememize olanak tanıyor.

Öykü içinde okurun dikkati, sırasıyla; anlatıcının içine ve baktığı noktaya, yani dışa yönlendirilerek ilerlenmiş. Tıpkı anlatıcının konumu gibi okurun konumu da değiştirilerek, parçalardan fazla bir şey olan, ancak öykü sonunda bütünlük kazanacak ana temin adım adım yapılanması sağlanmış. Yöntem, kontrollü olmakla birlikte, geçiş yerleriyle okuru soluklandırıp, kendi özgün okumasını yapmasına imkân veriyor.

Öyküde, somut bir gösterge olan kamera ve bizzat anlatıcının kendisi, metaforik (değişmeceli) olarak da anlamlandırılmış. Öykü okuru, anlatıcının izleme hali ile farkında olmadan özdeş, öyküye dâhil edilmiş.

Mekân değiştikçe değişen bakış açısının, anlatılan durumlardaki ikilikleri sergilemesi, öyküyü katlı kılıyor. Hem ilişkiler hem haller üzerinde denenmiş.

Farklı türde ilişkiler var öyküde. Oysa bu ilişkilerin yorumuna veri olan göstergeler (gözleme dayalı tanımlanan), benzeş. Anlatıcının iş arkadaşı ile ilişkisindeki tepkilerinin, izlenen çiftteki kadının tepkileri ile benzerlik sergilemesi gibi.

İkilik sergileyen hallere başka örnekler de verebiliriz: Anlatıcının ayazda kalmanın farklı biçimleri ile yüzleşmesi; konum değiştirildiğinde (perspektif) yaklaşım biçimi aynı kalsa da yeni ayrıntıların fark edileceği ve benzeri.

Demek ki; anlatılmakta olan olaydan çok, insanlık duyuşlarına dair bir hikâye, bu yazılan! Tutku, alınganlık, abartma, şımarıklık, belki hakkı yenilmişlik duygusu, küskünlük ve/veya kırgınlık… İkiliyi tanımlayan güç dengelerini değişken kılan da bunlar zaten. En azından iki bakış açısının daima var olması (ben ve öteki) kaçınılmaz. Güç değişimine bağlı olarak diğerinde tetiklenen / açığa çıkan duyguyu mantıkla açıklamak... Herkesin her duygudan geçeceğine dair bir çıkarım da öneremez miyiz?

Ayrıca;

Anlatıcı, kendine izleme yapmakta başarısız kılınmış. Yazarın benzerliği dile getiren didaktik bir tutumuna, rastlanmıyor metinde. Okurun benzeşliği sezmesi, okuma serüvenine bırakılmış. Bu ‘kusurluluk’, öykünün sahiciliğini de arttırmış. Benzer şekilde kadının abartılı öfkesine yaratılan gerekçeler (gerekmeyebilirdi; kapüşonla oturma hali bile tek başına pek çok şey söylemekteydi), öykünün gerçeklik yönünü pekiştirmiş.

Görünenin ardında sezilmeyi bekleyen anlamları vurgulayan tema, öykünün kuruluş biçimiyle de uyum içinde diyebiliriz galiba.

Bu yalın öykünün yol açtığı düşünme sürecinin çıkarımlarına küçük bir liste oluşturalım;

* İzlenmek ve yargılanmak, sosyal ortamlarda bulunmanın kaçınılmaz sonuçlarındandır.
* Olayların / anların parçası olmayan dıştaki kişiler, olay ve kişilerin gerçekliğini yeniden, ancak da ‘kendi algıları oranında doğru’ kurarlar.
* Kişilerin iç dünyalarında yaşanan ayrıntıların dış dünyaya göndermeleri olan davranış ve tutumlar, önemsenmelidir. İçsel yaşantı ve dışsal dünyaya yapılan göndermeler arasında bir bağ vardır. Bu bağ özgün olmasına rağmen göstergeler, gerçeğe ilişkin ipuçları sağlamaktan öteye gidemez. İpuçları ile varılan sonuç gerçekliği tümüyle yansıtmayacak, çok çok genelleme yapmaya olanak tanıyacaktır.
* Yazan kişinin aktardığı öykünün gerçekmiş duygusu vermesi, okuru tetikleyebilmesi için okurun (?) algısına uygun göstergelerden haberdar olması faydalıdır.
* Okurun öyküde anlatılanlara ve öykünün yazarına karşı tutumu, kameradan yapılan sessiz izleme sırasında anlatıcının sergilediği tutuma benzeyecek, okurun kimliğine bağlı, öznel bir yolculuk gerçekleşecektir. Öyleyse her öykü okuyan kişinin algıları uyarınca yeniden yazılır da diyebiliriz.

Hikâyeden Bir İş’e ilişkin fazladan söylenebilecekler;

* Bildik ilişkiler, okurun öyküye girişini kolaylaştırıyor,
* Yalın bir anlatım var,
* Kısa, fakat okurda yeniden üretilmeye uygun tümceler seçilmiş,
* Dilde bezemelere yer verilmediği için okur içeriğe kolayca odaklanıyor.


Bu öyküyü okurken zevk aldığımı, sürecin bana değer kattığını belirtmeli; insanın anlamlı bulmadığı bir işi yapmaya gönüllü kılınmasının üreteceği boş sonuçlar üzerine de uzun uzun düşündüğümü itiraf etmeliyim.

Comments

Comments are closed on this post.