Başlangıçların Gücü - Orhan Koçak

Thursday, December 2, 2010 4:58:00 PM

Tek cümlelik şu başlangıç, örneğin: "Kızkardeşimi almaya otogara giderken babamla hiç konuşmadık." Belirsiz ama yine de keskin bir gerilimle yüklüdür bu cümle; iyi kurulmuş bir zemberek gibi, kendi beklentilerini yaratır: Ondan sonra gelecek her şeyi, sonradan eklenmiş dışsal bir malzeme olmaktan çıkarır, bu zembereğin açılımının evrelerine dönüştürür. Öykünün sonu, başlangıcın içindeki önsezilerden biridir: "Niye sürmez bu sessizlikler, niye birisi oyunu bozar? Neyse ki yarın bayramın son günü. Küsler barışır. Unutması da, unutmuş gibi yapar insanlar..." Ya da şu başlangıç: "Olmayacak şey, Ağbim aradı akşamüstü. 'Akşam size geleceğiz,' dedi, evde miyiz, değil miyiz, sormadan. Niye geleceğini kestirdiğim için sesimi çıkartmadım. Sesi donuktu..." Tedirginlikle yüklü ama külfetsizce kurulmuş bu cümleler, Vüs'at O. Bener'de olduğu gibi, bütün bir sahneyi ve atmosferi de hazırlamaktadır.

Ama fazla yüklü bir başlangıç, öyküyü daha en baştan kilitleyebilir mi, sonradan gelen her şeyi başlangıcın gittikçe değersizleşen bir tekrarına indirgeyerek? Belki, bazen. Çelik'in başlangıçları böyle bir tatminsizlik duygusu yaratmıyor, çünkü devamın da kendi atılımları, kendi ustalıkları var onda. Maupassant'da, Çehov'da ve özellikle onun Amerikalı uzantısı sayılan Raymond Carver'da olduğu gibi, eksiltiler de enerji veriyor Çelik'in öykülerine, sezdirilmiş ama söylenmeden bırakılmış şeyler. Örneğin, yukarda ilk cümlelerini verdiğim "Ağbim" parçasında, ağabeyin gergin suskunluğu, sonunda tam ters bir işlev edinmiş, öykü anlatıcısıyla eşinin hasar görmüş ilişkisine anlık bir merhem sağlamıştır. Ama anlık bir merhem, fazlası değil: Öykünün sonunda, anlatıcı, yengesinin bir bakışını yakalar: "Karımın elini bırakmamış, kuvvetle sıkıyordum ki yengemin Ağbime bakışını gördüm; hınç vardı gözlerinde, görmezden geldim." Kadın, kocasının başkalarında yarattığı "bedava" mutluluğa mı haset ediyordur, kendi hayatlarında olmayan? Orada kalır bu sahne, uzatılmaz. O ilk tedirgin suskunluk, ters dönerek bir mutluluk aracı olduktan sonra kendi olumsuzluğunu bir kez daha vurgulamış, ailenin ve aslında her türlü ilişkinin onarılmaz kusurluluğunun alegorisi haline gelmiştir. Şöyle de denilebilir: Aslında hiçbir şey başlamamış, ama arada çok şey de öğrenilmiştir.

Beyhudelik duygusuna eleştirel bir işlev kazandırdıkça daha iyi işler çıkarıyor Behçet Çelik. Minimalist tekniği de belki biraz daha insafsızca uygulaması da gerekebilir.

Virgül'de (Mayıs 2002) yayınlanmıştır.

 

Comments

Comments are closed on this post.