"Gün Ortasında Arzu" - Asuman Kafaoğlu-Büke

Thursday, December 2, 2010 3:50:00 PM

2008 Sait Faik ödülünü kazanan Behçet Çelik, “Gün Ortasında Arzu” adlı öykü kitabında, kentli yaşam içinde biraz kaybolmuş orta yaşlı insanları anlatıyor. Öykülerde bazı temaları yinelediği için, ortaya roman tadında okunan bir kitap çıkmış.
Behçet Çelik’in öykülerinde ilk dikkat çeken şeylerin başında, karakterlerin geçmiş tarafından belirlenmiş bir bugün içinde yaşıyor olmaları. Öykülerin hemen hepsi bugünde geçiyor, modern şehirlerde, sıradan işlerde çalışan insanların dünyasında fakat yine neredeyse tüm öykülerde, canlanan karakterler geçmiş bir zaman diliminin etkisiyle bugünü yaşıyorlar.
Çelik’in öykülerinde eski bir sevgili ya da liseden eski bir arkadaş bir anda kahramanın karşısına dikiliyor. Bir insanın hazırlıksız yakalanması gibi, geçmişle aniden karşılaşma, bir sevinç çığlığıyla başladığında bile eskinin hoş olmayan tatlarını da beraberinde getiriyor. Kahramanlar bugünde yaşasalar da, hep geçmişte kalmış parçaları hissediliyor. Sanki, hesapları açık bırakılmış bir geçmişle yüz yüze gelmeleri gerekiyor. Yazar çok başarılı bir şekilde, geçmişle hesaplaşmaların bir ucunun hep açık kalacağını hissettiriyor.
Okurun da kendi geçmişiyle yüzleşmesini sağlıyor bir bakıma. Aynı idealleri paylaşan insanlar yıllar sonra ne olur? Büyük bir aşk yaşamış çift yıllar sonra ne hissederler birbirlerini gördüklerinde? Birlikte yaşamayan insanlar (hatta bazen birlikte yaşayan insanlar da) yıllar içinde öylesine farklılaşırlar ki, geçmişte anısı kalan kişinin karşılarında oturan kişi olmadığını görmek büyük bir acı verir.
Yazar bu konuya ustaca eğiliyor. Özellikle “Islak Muşamba” adlı öyküde, eskiden tanıdığı biriyle bira içmeye giden kahraman, yıllar önce söylenenleri karşısındaki hatırlayınca hiç de sevinmez görünüyor, hatta gecenin tatsızlığı büyük ölçüde geçmişin hatırlanmasından kaynaklanıyor. Çevre tatsızlaşmaya, dekor da adileşmeye başlıyor. Islak muşambanın tene değmesi gibi tatsız bir duygu bırakıyor geride.
Geçmişe nostalji ile bakan biri değil bu öykülerin yazarı. Bugüne bir anda atılmış gibi. Çok sayıda öyküde de yıllar boyunca uzaklarda yaşamış, yeni eve dönmüş bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Uzaklarda geçen yıllar hakkında hiç bilgi verilmiyor, önemli olan her zaman ev ve eve dönüş. Sanki evde kalanların geçmişi unutmuş olması isteniyor, sanki uzaklara gitmiş olmanın nedeni geçmişten kaçmak.
Behçet Çelik ayrıca öykülerinde sıklıkla kadın erkek ilişkilerini mercek altına alıyor. Bu ilişkilerin en belirleyici özelliği iletişim bozukluğu. Erkek genelde suskun. Kendini ifade etmeyi bilmeyen erkek tiplemelerine çok yer vermiş öykülerinde Çelik. Suskunlukların nedeni hiç açıklanmıyor ama hep yine başta sözünü ettiğimiz benzer bir kapanmamış hesaplar sorunu olduğunu hissettiriyor okura.
Öykülerde erkekler arasındaki dostluk ve iş ilişkileri de geçmişin ağırlığı altında eziliyor adeta. Asla dile getirilmemiş kırıklıklar, bugün bile aynı acıyla hissediliyor. Bir de tabii erkek ilişkilerini belirleyen bir rekabet söz konusu. Kitabı çok satan bir yazar mı oldu arkadaşı? Mutlu bir evlilik mi yaptı? Bu düşünceler de kıskançlık değilse bile, rekabet duygusunun yarattığı ezilmişlik ile birlikte geliyor.
Behçet Çelik, insan ilişkilerindeki gerginliği büyük bir başarıyla dile getiren yazarlardan. Genelde gerginliklerin nedenini açıklamıyor ama okurun gergin havayı solumasını istiyor
Gün Ortasında Arzu, Behçet Çelik’in kitaplarıyla ilk karşılaşmamdı. Özellikle dikkatimi öykünün dışında bırakmayı seçtikleriyle çekti. Öykülerde asıl anlatılan zaman bugün değil, geçmiş; asıl anlatılan kişi kahraman değil, öteki; anlatılan mekan ise bulunan yer değil, özlem duyulan yer. Yazar da aynı öykülerinde anlattığı, suskunluklarıyla suçlanan erkek kahramanları gibi, bize şimdi, burada, nasıl gibi basit şeyler anlatmıyor, asıl anlatmayı seçtiği, anlatmadıkları. Ve bunda çok başarılı. Edebiyat severlerin bundan sonra çok sık duyacağı isimlerden biri Behçet Çelik.

13 Mayıs 2008 tarihli Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır.

Comments

Comments are closed on this post.